28.02.2009

icsel sefkat

Ah! Biz ne kadar kötü davranıyoruz kendimize! Dünyada kendimizden kötü davrandığımız, ihtiyaçlarına kendimizden daha az önem verdiğimiz, kendisini kendimizden daha az dinlediğimiz biri var mı acaba? En egoist, en ben merkezci olanlarımızın bile, acaba gerçekten duygusal ihtiyaçlarını ve incinmişliklerini karşılayabilselerdi, başkalarına verecek daha çok şeyleri olmaz mıydı?
İçimizdeki ebeveyn, içimizdeki çocuğa o kadar kötü davranıyor ki... İşe yaramadığını bile bile, iterek, zorlayarak, aşağılayarak, yargılayarak, bastırarak, işkence yaparak, cezalandırarak kendi aklına göre olması gereken şeyleri yaptırmaya çalışıyor. Sizinle yaptığımız bu çalışmada, bu bahsettiğim yaklaşım ve eylemlerin yeri yok. Ancak bunları yaparken yakalarsak eğer, kendimize kötü davranmak da yok tabi ki! Danışanlarımın birinin “bak gördün mü, yine kendimi yargıladım, adam olmam ben” derken düştüğü tuzağa düşmeyin lütfen. Bu çalışmanın içinde kötü alışkanlık ve davranışlar, başarısızlıklar yok, sadece sonuçlar var. Bu çalışmanın içinde insan olmak var. İnsanlığımızın tadını çıkarmak, kendimize anlayış göstermek, kendimizin dışarı çıkması ve tam olarak olduğu gibi, belki korkak, belki küskün, ancak artık dinleyeceğimize emin bir biçimde bizimle ilişki kurması için güvenli bir alan yaratmak var. Bu çalışma içinde kendi kendimizin yaşam koçu olmak var.
Sizden kendinize, farkında olmasanız da, belki de en çok ihtiyacınız olan şeylerden birini vermenizi istiyorum. Kendinize şefkat göstermenizi istiyorum. Evet, bu kitapla, eğer siz isterseniz ve gerekli çalışmaları yaparsanız fiziksel yaşamınızda siz mutlu edecek değişimler yaratabilirsiniz. Benimle çalışan danışanlarımın çoğu, ciddi transformasyonlar yaratmayı başardılar. Ama bu sonuçlarla beraber, en az sonuçlar kadar önemli, ve o sonuçların hızla ortaya çıkmasında büyük pay sahibi olan bir başka şey daha yarattılar: Derin bir içsel şefkat. Kendinize şefkat dolu bir kabulle yaklaşmak, kendinizle sevecen bir ilişki kurmak, bu kendini tanıma sürecini daha etkin ve kolay kılacak.
Kendimize yapamadıklarımız ve değiştiremediklerimiz için kızmayı bırakıp da içinizdeki acıyan yerleri fark edebilsek, onları kabul edebilsek bir, işte o zaman gerçek anlamda değişimi yaratabiliriz. Arnold R. Beisser “değişim, insan olduğu şey haline geldiğinde gerçekleşir” diyor, “olmadığı şey olmaya çalıştığında değil”. Bu beraber yaptığımız çalışma da sizin olduğunuzdan farklı bir insan haline gelmenizi, başkalarının tanımladığı başarı ölçütlerini yakalamanızı sağlayacak bir takım hazır reçeteleri uygulamanızı amaçlamıyor. Bizim amacımız sizin içinizdeki size özgü değerleri bulup ortaya çıkarmak, sizi heyecanlandıran sonuçlara ulaşmanız için sizin güçlü yanlarınızın üzerinde yükselmek, bunu yaparken de sizin ihtiyaçlarınızı karşılamak, sizin yaralarınıza merhem olmak.
Bu yolda ilerlerken kendinize içinde rahat hareket edebileceğiniz bir alan sağlamazsanız eğer, eğer içinizdeki o eleştirel sesle ilgilenmez, onun daha yeni yeşermekte olan özgüven filizlerini acımasız yorum ve yargılarıyla ezmesine izin verirseniz, bu amaçlarınıza ulaşmanız zor olacak. Problem şu ki, bu sesi duymazdan gelmek de, onunla mücadele etmek veya onun dediklerini doğru kabul etmek kadar yararsız. Şunu zihninizde canlandırın: Sizin bana söylemek istediğiniz bir şey var. Hayattaki tek amacınız bu, bunu bana söylemeden rahat etmeyeceksiniz. Ben de kesinlikle söyleyeceğiniz şeyi duymak istemiyorum, görmezden geliyorum sizi. Devamlı peşimdesiniz, “Dost!... Dost!... Şşşt hey, Dost!”... Sizin peşinizde bütün bir gün, hafta, ay, ömür, böyle biri dolaşsa, nasıl bir sıkıntı ve bunaltı hissederdiniz içinizde? Her gün nereden geldiğini bilmeden içinizde taşıdığınıza benzer mi?
Durum bundan pek de farklı değil. İçinizdeki o acımasız sesi, sizin olduğunuz şeyden hiç memnun olmayan, ama her türlü değişim çabanızı da durdurmak için elinden geleni yapan o sesi fark etmenizi öneriyorum. Eğer onun söyleyeceği şeyi duyarsanız ve ona yanıt verirseniz, belki o zaman rahatlayabilirsiniz:
“Evet, ne diyorsun?”
“Başarısız olacaksın, ayrıca hiçbir işe yaramazsın. Gereksiz tehlikeye atılıyorsun.”
“Ben öyle düşünmüyorum, ama paylaştığın için teşekkür ederim.”
Bunu yapabilirsek, tek kendimize işkence yapmayı bırakabilirsek, ve içimizde acıyan o yerlere biraz olsun şefkat verebilirsek, işte o zaman mucizeler yaratmaya başlayabiliriz. Artık problemlerimize bakmaya cesaret edebiliriz, bu problemlere sahip olduğumuz için kendi kendimizi yiyip bitirmeden. Çünkü zaten öldürüp gömdüğünüzü sandığınız problemler, bereketli toprağı bulan bir tohum gibi kök salıyor, dallanıp budaklanıyor, ve tekrar, bu sefer daha büyük bir ağaç şeklinde karşınıza çıkıyorlar. Bu problemlerin ve yaralanmışlıkların üzerini açıp da ifade edilmelerine izin verdiğinizde, onlara içsel şefkatinizi verdiğinizde, işte o zaman bu kesiklerden dışarı sızan enerjinizi tam olarak sahipleneceksiniz. Ve unutmayın: Yaşamınızı istediğiniz şekle sokmak için bu enerjiye ihtiyacınız var.

www.marefıdelıs.com